

Duygusal istismar, gözle görülmez yaralar açar.
Birinin seni sevmek adı altında, seni küçültmesi, seni kendinden şüpheye düşürmesi, seni yalnızlaştırmasıdır.
Kelimeler bazen yumruklardan daha ağırdır. Bir bakış, bir sessizlik, bir ima…
Hepsi zamanla ruhunun derinliklerine işler ve seni kendi varlığına yabancılaştırır.
“Sen olmasan ben ne yaparım?” der ama seni hiçbir zaman gerçekten anlamaz.
“Bunu senin iyiliğin için yapıyorum” der ama senin hislerini hiçe sayar.
“Kimse seni benim kadar sevemez” der ama sevgisini bir zincir gibi boğazına dolamaktan çekinmez.
Seni kırdığında, üzgün olduğunda bile suçu sana yükler.
“Çok hassassın”, “çok alıngansın”, “abartıyorsun” der.
Ve sen bir gün kendini, kendi hislerine bile güvenemez hâlde bulursun.
Duygusal istismar, bağıra bağıra değil, fısıltılarla gelir.
Açık yaralar bırakmaz ama izleri ömür boyu silinmez. Bir kafesin içindeyken, ona kafes diyemediğin noktadır istismar.
Dışarıdan bakıldığında sevgiye benzeyen ama içinde korku, yalnızlık ve değersizlik barındıran bir karanlıktır.
Ama unutma, sen yalnız değilsin. Hissettiklerin gerçektir.
Senin hislerine ve sınırlarına saygı duymayan bir sevgi, sevgi değildir.
Ve en önemlisi, sen özgürsün. O kafesi fark ettiğin an, kapıyı açıp çıkabilirsin. Kendi sesine, kendi varlığına inan.
Çünkü sen, olduğun hâlinle değerlisin. Kimsenin seni küçük düşürmesine, yalnızlaştırmasına ve yok saymasına izin verme.
Ve en önemlisi, sen güçlüsün. Özgüveninle, özverinle ve içindeki ışıkla, en karanlık gölgeleri bile aşabilirsin.
Seni yıpratmaya çalışanlara karşı dimdik dur ve kendini sev.
Sevgi, seni güçsüz hissettiren değil, seni sen olarak gören ve yücelten bir şey olmalıdır.
Unutma, en büyük özgürlük, kendi hislerine yeniden inanabilmektir.
Senin içindeki cesaret ve özveri, seni her şeyin ötesine taşıyacaktır.