reklam
reklam
DOLAR 38,9157 % 0.11
EURO 44,1702 % 0.19
STERLIN 52,4217 % 0.39
FRANG 47,1248 % 0.03
ALTIN 4.146,65 % 0,09
BITCOIN 110.986,85 4.174
reklam

Aynı Kalbin İki Kadını

Yayınlanma Tarihi : Google News
Aynı Kalbin İki Kadını
reklam

“Birinin gözyaşında yılların emeği, diğerinin yüreğinde yeni bir yuva… Bu yazı, aynı kalbin iki ucunda duran kadınların hikâyesi.”


Bir anne düşünün; hamile kalmış, ve içinde bir can taşıdığını anladığı andan itibaren tüm yaşamını bebeğine adamış… Beslenmesini bile ona göre şekillendirmiş, dokuz ay on gün karnında taşımış ve sancılarla bir erkek çocuğu dünyaya getirmiş.

Tüm hayalleri ve hayatını o erkek evlat üzerine kurgulamış. Binbir emekle okutmuş, büyütmüş. Onu topluma kazandırmak için kendi kimliğini bile zaman zaman unutmuş bir anne bu… Hayattaki en büyük varlığı olmuş o çocuk.

Ve gün geliyor… Oğlunu büyütüp adam ettikten sonra bir başka kadına “emanet” ediyor.

İşte tam burada başlıyor iki kalbin sınavı…

Anne, içten içe kendisinin yerine geçen bir kadınla yüzleştiğini hisseder.
Gelin ise bir yuvaya girmeye çalışırken, hep kıyıda bekleyen, yargılayan bir gözle sınanır.

Unutulmaması gereken tek bir şey var aslında;
Anne için oğlu nasıl biricikse, kadın için de kendi annesi o kadar biriciktir.
Anneler, kendi kızları için “Bir dediğini iki etmesin, el üstünde tutsun” diye düşünürken, gelinlerin de bir annesi olduğunu, onların da aynı sevgiyi ve ilgiyi hak ettiğini unutur. Sanki o genç kadın ailesizmiş gibi davranarak en büyük hatayı yapar.

Gelin ise çoğu zaman kendini, eşi tarafından annesine karşı korunmayan biri gibi hisseder.
Oysa ne gelin annesinin yerine geçmeye çalışır, ne de kaynana oğlunun sevgisini paylaşmak istemeyen bir kalpsizdir. Ama duygular konuşulmaz, empati eksik kalır.

İşte tam da burada erkek evlat devreye girer…
Bir ömrünü adayacağı çocuklarının annesi olan eşi mi?
Yoksa onu bu yaşa getirmek için saçını süpürge eden annesi mi?

Akıllı bir erkek bilir ki;
Ne annesini eşine değişebilir, ne eşini annesine…
Biri olmadan diğeri eksik kalır.
İkisinin yokluğu da onun hayatında derin bir boşluk olur.
Bu yüzden arada tercih yapmak yerine, bir denge kurmayı öğrenir.

Elbette ki bu ilişki kurtulur…
Yeter ki yürekten yüreğe bir köprü kurulsun.

Gelin, eşinin annesini bir rakip olarak değil;
Hayatının aşkı olan adamı bu hale getiren kadın olarak görmeli.
Kaynana da gelinini bir tehdit değil, kazanılmış bir evlat olarak kabul etmeli.
Gelin, kaynananın yaşını ve geçmişini anlamaya çalışmalı…
Kaynana da gelinin anneliğini, gençliğini, hayallerini görmeli.

Gelin, eşinin annesini bir “anne” gibi hissetmeli…
Kaynana ise gelinini bir “kız evlat” gibi bağrına basmalı.

Ve unutmadan…

Ne gelin eşine annesini kötülemeli,
Ne kaynana oğluna gelinini şikâyet etmeli.
Çünkü bu sözler, kalpten kalbe değil; kalpten ayrılığa gider.

Erkek, bu iki kadının arasında savrulurken;
Her biri bir ucundan çektiği ipi biraz daha germeye başlar.
Sevgiyle kurduğu yuva, farkında olmadan çatlamaya başlar.

Ve erkek…
Asla evindeki küçük kırgınlıkları annesiyle paylaşmamalıdır.
Çünkü eşiyle arası düzelebilir,
Ama annenin kalbine düşen gölge kolay kolay silinmez.
O sözler annede yer eder, büyür, derinleşir.
Bir gün her şey yoluna girse de, o bilinçaltı hep “ama…” diye fısıldar.

Bu yüzden;
Yuvanızda ne yaşanıyorsa, o yuvanın içinde çözülmeli.
Sıcak bir bakış, sakin bir konuşma, sabırla atılan bir adım…
İnanın, bazen en büyük sorunları bile yok eder.


Unutmayalım ki…
Her anne bir zamanlar gelindi…
Ve her gelin belki bir gün kaynana olacak.
Hayat, bir daire gibi döner.
Bugün gönlünü kırdığın kişi, yarın senin sınavın olabilir.

İçten bir söz, küçük bir anlayış, bir sıcak tebessüm…
Belki de yılların kırgınlığını silebilecek tek anahtardır.

Ne anneler evlatsız, ne evlatlar annesiz…
Ne yuvalar sevgisiz, ne hayatlar kadınsız güzelleşir.
O yüzden gelin de, kaynana da, oğul da bilsin ki:
Bu üçgenin içinde sevgi varsa, hiçbir köşe keskin değildir.

—Raziye Gökbudak

reklam

YORUM YAP