

“İnsan, özünü sonradan yaratan bir varlıktır.” – Jean-Paul Sartre
Kendimize sıkça sorarız: “Ben kimim?” ve ardından gelen o diğer soru, çok daha sessiz ama çok daha derin bir yerden yankılanır: “Kim olmak istiyorum?” Bu iki sorunun kesiştiği yerde başlar gerçek yolculuk. Kalpten isteyen birinin adımlarını duyarsınız orada. Korkularıyla yüzleşmiş, arzularının izini süren bir ruhun hikâyesi yazılır o noktada.
Sokrates’in öğüdü binlerce yıldır kulağımızda: “Kendini bil.” Ama bu bilmek, yalnızca aynaya bakıp tanımak değildir. Bu, içimizdeki karmaşık labirentlerde yürümeyi, geçmişin gölgelerine dokunmayı ve geleceğin ışığını görmeye cesaret etmeyi içerir.
Kim olduğumuz, doğduğumuz andan itibaren hayatın bize sunduğu rollerin, toplumsal kimliklerin, aile geçmişimizin ve kişisel deneyimlerimizin bileşimidir. Ancak bu kimlik, sabit bir yapı değildir. Tıpkı bir heykeltıraşın mermeri yontması gibi, biz de zamanla kendimizi şekillendiririz.
Kalpten istemek; sadece bir arzu değil, bir dönüşüm iradesidir. İçten gelen bir çağrının, varoluşumuzun en derininden yükselen bir isteğin dışavurumudur. O sesi duyduğumuzda, sadece bir hayalin peşine düşmeyiz—kendimizi gerçekleştirme yoluna adım atarız.
Nietzsche’ye göre insan, “kendisini aşması gereken bir varlıktır.” Bu aşma, sadece dışsal engelleri değil, içsel sınırlarımızı da aşmayı gerektirir. Kalpten istemek, kendi içimizdeki “olamayacağına” inanan sesi susturmak ve “ya olursam?” diyen sesi büyütmektir.
Kim olmak istediğimiz, içimizde gizli kalmış bir potansiyelin yansımasıdır. Kimi zaman korkularımızla bastırdığımız, kimi zaman başkalarının beklentileri uğruna görmezden geldiğimiz bu istek, bir gün usulca başını kaldırır. Ve tam da o an başlar gerçek yolculuk.
Bu yolculukta Sartre’ın dediği gibi, biz özümüzü kendimiz yaratırız. Özgür irademizle, seçimlerimizle, hata yaparak, düzelterek, cesaret ederek. Kim olmak istediğimiz sadece bir hedef değil; aynı zamanda kendimize, hayatımıza ve bu dünyaya sunduğumuz anlamın adıdır.
Her “olmak” isteği, bir “olmamaktan” doğar. Kalpten istediğimizde, kendimize şu mesajı veririz: “Ben, kendim için bir şey yaratmaya değerim.” Bu değer duygusu, içimizdeki öz saygının, güvenin ve sevginin temelidir.
Unutma, olmak istediğin kişiye dönüşmek; zaman, sabır ve inanç ister. Ama her adımda biraz daha sen olursun. Ve en sonunda dönüp baktığında, vardığın yer kadar yürüdüğün yolun da seni sen yaptığını fark edersin.
“Kalbinin götürdüğü yere git” klişe bir söz olabilir. Ama bazen klişeler, en doğru yolları gösteren işaret levhalarıdır.
Bu yazıyı okurken içinde bir kıpırtı hissettiysen, o kıpırtıya kulak ver. Kalpten istemek bir başlangıçtır. Sen sadece kim olduğunu değil, kim olmak istediğini de yazabilirsin bu hayata. Ve inancımız o ki; yazmakla başlar her dönüşüm.