

İnsan ne kadar dayanabilir? Bir çocuğun açlıktan titreyen bedenine, bir annenin gözlerindeki çaresizliğe, sokakta yalnız kalmış bir yaşlının sessiz çığlığına… Ne kadar uzun süre merhamet gösterebilir insan, içi yanmadan, yorgun düşmeden?
Merhamet, kalbin en güzel yüküdür ama bazen o yük taşınamayacak kadar ağır gelir. İnsan iyilik yapmaya, el uzatmaya, dertlere ortak olmaya devam eder ama bir noktadan sonra tükenir. Merhamet yorgunluğu işte tam burada başlar: Duyarlılığın fazlası, insanın ruhunu aşındırmaya başlar. Her gördüğüne üzülmek, her acıya ortak olmak, dünyayı tek başına değiştiremeyeceğini bile bile mücadele etmek… Bir süre sonra, kalp kendini korumak için duvarlar örmeye başlar.
Bu yorgunluk, merhametten vazgeçmek değil aslında. Sadece insanın, kendi içindeki iyiliği ayakta tutabilmek için bir nefes alma çabasıdır. Çünkü sürekli kanayan bir yara, sonunda iyileşemez hale gelir. Sürekli ağlayan gözler, bir noktada artık yaş bile dökemez olur.
Ama şunu unutmamak gerekir: Yorgun düşmek merhameti öldürmez. İnsan bazen durup kendi ruhunu da dinlendirmeli ki, tekrar iyilik yapacak gücü bulabilsin. Bir günlüğüne haberleri kapatmak, yardıma koşturmayı bir anlığına bırakmak, sadece kendine dönmek… Bunlar bencillik değil, merhametin sürdürülebilir olması için gereken molalardır.
Çünkü dünya zalimler kadar, merhameti yorulsa da vazgeçmeyenler sayesinde ayakta kalır. Ve biz, ne kadar yorgun olursak olalım, içimizdeki o iyilik ateşini asla söndürmemeliyiz.
Nimet Ünal Mızraklı
@nisanrain