

Bir ev düşünün… İçinde üç kuşak birlikte yaşıyor: Anne, baba, çocuk ve yaşlı bir büyükbaba. Hayatın yükünü omuzlamış, zamanla bedeni zayıf düşmüş yaşlı bir adam… Felç geçirmiş, elleri titriyor, yemek yerken kaşıklar düşüyor, tabaklar kırılıyormuş. Evdeki düzen bozulmaya başlamış. Baba, kırılan tabaklardan, dökülen yemeklerden bıkmış ve bir gün tahtadan bir tabak yapıp, babasını ayrı bir köşede, ailesinden uzakta tek başına yemek yemeye mecbur bırakmış.
Büyükbaba sessiz kalmış… İçine atmış ne varsa. Ne kırıldığını söylemiş, ne de darıldığını. Sadece susmuş.
Ama o evde bir kalp sessizliği duymuş: Küçük torun.
Gizlice bir tahta parçası almış eline. Oyup duruyormuş günlerce. Babası bir gün ne yaptığını sormuş.
Çocuk, gözlerinin içi gülerek cevaplamış:
“Tahta tabak yapıyorum… Siz yaşlandığınızda size lazım olacak.”
O küçücük cümle, babanın kalbine saplanan bir ok gibiymiş. Utanmış, pişman olmuş. Hemen büyükbabasının elinden tutmuş, yeniden sofranın başköşesine oturtmuş. Evdeki sevgi, yeniden yerini bulmuş.
Bu sadece bir masal değil. Bu, hayatın ta kendisi.
Çünkü çocuklar, kulaklarıyla değil gözleriyle öğrenir. Onlara ne söylediğinizden çok, ne yaşattığınız önemlidir.
Eğer bir evde büyüklere saygı yoksa, o evde sevgi de barınmaz.
Eğer bir toplumda yaşlılar kıymetsizse, o toplumun geleceği karanlıktır.
Bir zamanlar, yokluk içinde on çocuğunu büyüten anne babalar, bugün nice imkâna rağmen bir odada bile ağırlanmıyor. Huzurevleri dolup taşıyor. Çok iyi meslek sahibi, çok yüksek mevkilere gelen nice kişi, anne babasını bir kenara bırakıp “meşgulüm” bahanesine sığınıyor.
Evlatlar, sadece bayramlarda hatırlar olmuş anne babasını. Oysa en çok ihtiyaç duydukları şey, bir gün değil, her gün hatırlanmak…
Unutmayalım: Her genç bir gün yaşlanacak.
Bugün sırtını döndüğünüz yaşlılık, yarın aynaya baktığınızda yüzünüzde beliriverecek.
Anne babaya saygı, sadece bir görev değil, insan olmanın en temel göstergesidir. Vicdanı olan her birey bilir ki; geçmişine sahip çıkmayan, geleceğini sağlam inşa edemez.
Yaşlılarımız bizim çınarlarımızdır. Gölgesinde büyüdüğümüz, dualarıyla güç bulduğumuz insanlar… Onları hayatımızdan değil, başımızın üstünden eksik etmemeliyiz. Çünkü onlar bizim dünümüzdür. Dünü olmayanın yarını da olmaz.
Daha vicdanlı, daha duyarlı, daha insanca bir yaşam dileğiyle…
Yaşlıların yalnız kalmadığı, sofraların baş köşesinin çınarlara ayrıldığı güzel günler gelsin.
Sevgi ve saygılarımla,
Raziye Gökbudak